YEZİDİLER

KARANLIK INSANLAR

KARANLIK İNSANLAR  Nasıl bir giriş yapsam diye düşündüğüm yıllarca aklımda takılı olan garip insanlardır Yezidiler... Siz değerli okuyucu...

9 Şubat 2017 Perşembe

ÖMER BİN ABDÜLAZİZ - I.HİŞAM

                                          ÖMER BİN ABDÜLAZİZ - I.HİŞAM        
              
Ömer bin Abdulaziz ve Hişam gibi mükemmel iki insanı siz değerli okuyucularıma nacizade hissettirmeye çalışacağım.  Bu iki isim ders de duyduğum an bende merak bırakarak adeta aklımdan çıkmayacak seviyeye gelmiş iki mübarek isimdir. İkiside Allah rızası için bu işi yapmıştır. Bulundukları dönemin en adaletli , en refah , en güzel dönemlerini  geçirmeyi sağlamışlardır. Bir tarafta soyu Hz.Ömere dayanan güzel insan Ömer bin Abdulaziz diğer tarafta babası Endülüs Emevi Devletini kurup hala kurulduğu bölgelerde iz bırakan I.Abdurrahmanın oğlu I.Hişam Allah ikisindende razı olsun inşallah...

Ömer b. Abdülaziz, anne tarafından Ömer b. el- Hattab'ın torunu Leyla binti Asım'ın, baba tarafından Mervan b. el- Hakem'in faziletli oğlu Abdülaziz'in oğludur. Rivayetlere göre Ömer b. Abdülaziz daha küçük yaşlarda hafızlığını bitirmiş, babası tarafından da Medineye ilim öğrenmesi için gönderilmiştir. Onun bu kadar efendi olmasının arkasında muhakkak ki ailesinin onu güzel ahlakıyla büyütmesi yatıyordu. Efendi ve samimi bir kişiliğe sahip olmasını çevresi tarafından çok sevilmesine yol açmıştı. Dönemin devlet başkanı ona güvendiği için kızı Fatıma ile evlendirmiş. I.Velid tarafından da Ömer b. Abdülaziz 7 sene Medineye vali tayin edildi.

I.Hişam Kurtubada dünyaya geldi.  I.Abdurrahmanın ilk oğlu babasından sonra devleti yönetmiştir. Annesi Berberi Zenate kabilesinden Huleldir. I.Abdurrahman o topraklarda Zenate kabilesinin güçlü olduğunu görmüş mantıklı bir evlilik yapmıştır. Dolayısıyla kabilenin Endülüs’te önemli bir nüfuzu vardı. Emir Abdurrahman, Hişam’ı hem annesinin kabilesinden kaynaklanan nüfuzu nedeniyle, hem de güzel ahlakından dolayı veliahtlık için diğer oğullarından daha uygun buldu. I.Hişamın halife olmasında en büyük etkeni annesinin rolu çok büyüktür.

Gördüğünüz üzere iki kilit isim ikiside efendiliği ile dindarlığı ile ön plana çıkmış halifeliğe kadar yükselmiştir. İkiside haksızlıkla uğraşmış , garibanın dostu kötülerin düşmanı olmuşlardır. Herkesin bilindiği üzere Emevi Devletinin malum mevali yani Arap olmayan Müslümanlara karşı ırkçı yaklaşımları tarih boyunca karşılaşılmış bu politikaları herkes tarafından sert bir dille eleştirilmiştir. Ömerin görüşü devlet Arapların değil bütün Müslümanlarındır. I.Hişam devraldığı sıkıntılı dönemi öylesine güzel yönetmiş ki refah seviyesini arttırmıştır. Kendisinin sadece kardeşi ile atışmaları onun başarısızlığı olarak görülebilir ki aslında haklı olan aslında I.Hişamdır. Ne yazık ki kardeşiyle savaşmak zorunda kalmıştır. Hişâm adaletli, dürüst ve halka iyi davranan bir lider olarak tanınır. Bu yönleriyle Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz’e benzetilirdi

Ömer bin Abdulaziz gayri müslimlere sert yaptırımlarda bulundu. Bu yüzden müsteşrikler tarafından onun dönemine '' Kara Dönem '' kendisine de '' Zalim'' adlandırması yapmaktadırlar.Müslümanlar arasında ise beşinci Raşid halife olarak kabul edilen ve adaletine, imanına, güzel yaşantasına tam not verilen bir şahsiyettir. Ömer bin Abdulazize halk tarafından sevgi gösterileri ardı arkası hiç bir zaman kesilmedi. Kendisi Emevilerin önde gelen liderleriyle hep ters düşmesine neden olmasına rağmen herkes için iyi kararlar vermeye devam etmiş sadece Allahtan korkmuştur. İşte bu yüzdendir ki görevde sadece 3 yıl kalabilmiştir. Hz.Ömerin izinden gitmiş evlendiğinde asla lükse kaçmamış eşinin zihnet eşyalarınıda Beytül Mala vermiştir. Sizlere Ebu Yusuf un bir yazısını paylaşacağım o zaman bu güzel insanı daha iyi tanıyacaksınız benim gibi sizlerde seveceksiniz.

İmam Ebu Yusuf meşhur kitabı Kitabu'l-Harac'ta şöyle bir haber nakl eder: Ömer b. Abdülaziz halife tayin edilince halkın işleri nedeniyle büyük bir mesuliyet altına girmesi sebebiyle iki ay boyunca üzüntü ve keder içinde idı. Sonra millet ve memleket işlerine kendini vermek zorunda kaldı. Hakları sahiplerine iade etti. O derece ki kendisini dahi ihmal ediyordu. Ölünceye kadar bu minval üzere devam etti. Vefat edince devrin alimleri taziye etmek üzere hanımına geldiler. Ölümüyle müslümanların ne kadar büyük bir kayba uğradıklarını, kederlerinin sonsuz olduğunu belirttiler. Sonra hanımına "Bize onun hakkında bilgi ver, zira erkeği en fazla tanıyan hanımıdır" dediler. Hanımı şöyle anlattı: Vallahi o sizden daha fazla namaz kılan, oruç tutan bir kimse değildi. Lakin ben onun kadar Allah'tan korkan, Allah korkusuyla titreyen birini görmedim. Merhum, cismini ve ruhunu insanlar uğrunda tüketti. Halkın ihtiyaçlarını gidermek için bütün gün vazifesi başında kalırdı. Akşam olurda bazı kimselerin işi bitmezse gece de devam ederdi. Bir gün halkın ihtiyaçlarını bitirmiş olduğu halde geceledi. Kendi şahsi malı olan kandili istedi. Sonra iki rekat namaz kıldı ve elini çenesine dayayarak oturdu. Gözyaşları yanaklarından akıyordu. Sabaha kadar bu şekilde ağladı. Şafak sökünce oruca niyet etti. Ona dedim ki 'Ey Müminlerin Emiri! Sende bir şey var, ben seni bu geceki gibi hiç görmedim.' Bana cevap verdi: "Evet düşündüm ki ben bu milletin siyahına beyazına halife oldum. Garib, kanaatkar, kendi haline terkedilmiş biçareleri, fakirleri, muhtaçları, zorla tutulan esirleri, memleketin dört bucağındaki nice kederlileri hatırladım. Anladım ki Allah onların hepsinin hesabını benden soracak. Muhammed Mustafa da onların lehine; benim aleyhime şehadet edecek. Bu sebeple Allah yanında mazur görülmeyeceğimden, Peygamberin aleyhimde şehadet etmesinden korktum." Böylece kendimin ne olacağını düşündüm." demiştir

Sizlere şimdi sorarım nasıl olur da bu güzel insan sevilmez ? Biraz daha anlatmaya devam edeyim o zaman görevi ilk geldiği zamanlarda Hz.Ali ve onu sevenlere cami hutbelerinde beddua edilirdi. Kendisi gelir gelmez bunu yasakladı.Bunu yaparak da o tarafın gönlünü kazanmış olmalı ki Abbasilerin başa geldiği ilk zamanlar Emevilere karşı aşırı işkenceler yaptıkları hatta mezarlara kadar varan bu işkencede Ömer bin Abdülaziz'in mezarına dokunulmamasını bu mütevazi kişiliğine bağlayabiliriz. Emeviler döneminde en adil dönem şüphesiz ki Ömerin dönemidir. Ömer döneminde fethedilen yerlerde diğer dinlerede saygı duyulmuş ibadethanelerine asla zarar verilmemiştir. Ömer iyilik yapa yapa öylesine yıpranmıştı ki daha çok erken yaşlarda yıpranmıştı. Gencecik yaşta saçları dökülmüş iyice yaşlı görünmeye başlamıştı. Çünkü birtakım insanların yaptığı iyilikler tepkisini çekmişti. Diğer başa gelenler gibi saraylarda büyümemiş halkın içinden gelen büyük bir liderdir. Ömer bin Abdulaziz başa ilk geldiğinde gayri müslimlerin daha rahat bir hayat yaşadığını fark etmişti. Bu ona çok dokunmuştu ve başa gelir gelmez yaptığı ilk iş onları devlet kadrolarından çıkarmak olmuştu. Belkide bu da gayri müslimler tarafından sevilmemesinin sebeplerinden olabilir. Büyük bir adam büyük bir liderdi , bir gün müslümanlar tarafından Kabenin örtüsü için toplanan parayı fakirlere verip onların karnını doyuracak kadar gururlu bir insandı. Onun tarihe yazılan bu sözünü sizlerle paylaşmak istiyorum ; "Ben bu parayı açlıktan kıvranan mideler için kullanmayı daha uygun görüyorum; çünkü onlar bu paraya Kâbe'den daha çok lâyık ve hak sahibidirler."

Uzun yazıyla sizleri sıkmak istemem , bu güzel insan hayatını iyilik yapmaya adadığı için bir takım insanlar tarafından yemeğine zehir katılarak öldürüldü. Ömer öylesine mübarek insandır ki kendisine bunu yapan köleyi affeder sen ne güzel insansın Ömer Allah senden razı olsun senin adaletin Dedenden gelme biz buna yürekten inanıyoruz. Emevi Devletinin 5.Raşid halifesi olman tarihe böyle damga vurman senin ne kadar adaletli olduğunun en büyük kanıtıydı. Abbasilerin senin mezarına dokunmaması senin nasıl devlet yönettiğinin kendinden olmayan halka nasıl iyi davrandığını göstermekteydi. Bizler senin tırnağın bile olamayacak aciz insanlarız. Seni yetiştiren Ümmü Asımdan ve Abdülaziz Mervandan Allah razı olsun. Böylesine şanlı bir karakteri biraz olsun sizlere anlatabilseydim ne mutlu bana o zaman Hişam ile devam edelim...

Hişam Kurtuba şehrinde doğmuştu. Babası büyük bir işkenceden kaçmıştı. Ne yapacağını kendiside bilmiyordu. Nereden nereye koca Endülüsü kuracak ve büyük işler başaracaktı. Öncelikle Hişam'ı doğru dürüst anlamak öğrenmek istiyorsak önce onun babasını yani Endülüsü kuran Abdurrahman'ı iyi bilmek gerekir. Kendisi Abbasi Devletinin ağır yaptırımlarından kaçarak akıl almaz işlere imza attı. İspanyayı İspanya yapan kesinlikle Endülüstür. Endülüsler çok modern bir topluluk olarak hep bizlere aktarıldı. İşin detayını inip araştırınca gerçekten bunu gördük. Dönemin Hristiyan insanları özellikle Arapça öğrenmek için resmen can atıyorlardı. Mimarı yapıları,yerleşim planları ile çok cezbedici bir planlamaya sahip insanlardı. Ne zaman taht kavgaları , kardeş kavgaları başladı işte o zaman ibre bir anda ters dönmeye başlamıştı. Abdurrahman o toprakların güçlü insanlarından bir kız ile evlenmiş . Hişam olarak bizi kendine hayran bırakan bir şahsiyet çıkıvermişti .Hişam son derece iyi bir ilim eğitimi almış çevresi tarafından çok sevilen bir kişiliğe sahipti. Hişam da bu görevi Allah rızası için kabul etmiştir. Kardeşi Süleyman çok sorun çıkarmış onunla hep uğraşmış bu da Hişamı çok üzmüş ve yıpratmıştı. Hişam asla haksızlığa gelemiyor ne olursa olsun insanlara hakkı neyse onu veriyordu. Adaleti ve dindarlığından dolayı ona da Er-Razi ünvanı verilmişti. Hişâm, ulemâyı koruyup kollamış ve onları el üstünde tutmuştur. Hişam devleti yönetmeye başlar başlamaz ilk işi iç isyanları bastırmaktı. Öylesine ağır bir yükü devr almıştı ki kimse onu bu işten alnının akıyla çıkacağına imkan verememesi onu görevine daha sıkı bağlamıştı. Hişam abisine hep saygı davranmış yapılan savaşlarda onları mağlup etmiş onlara zarar vermemiştir . Kardeşi Süleyman'a para verip bir gemiyle ailesini Mağribe yollamıştır. Hişam İncil ve Tevratı Arapçaya çevirip okunmasını istemiştir. Kendisi müzik dinlemeyi çok seven birisiydi ülkesini müzikle ilk tanıştıran devlet adamıydı.

Hişam Endülüs Emevi devletinin refah dönemi adı verilen rahat yılları geçirmesini sağlamıştır. Yaklaşık sekiz yıllık emirliğinin ardından henüz kırk bir yaşındayken Kurtuba’da vefat etti. Dindar, güzel ahlaklı, mütevazı, cömert, fazilet sahibi, akıllı, Kur’an ve hadis ilimlerine vakıf bir hükümdardı. Halk kendisinden hoşnut olduğu için Râdî lakabıyla anılırdı. Hişâm adaletli, dürüst ve halka iyi davranan bir lider olarak tanınır. Bu yönleriyle Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz’e benzetilirdi. Hişâm’ın Kur’an ve sünnete uygun bir yönetim benimsediğini söylerler. Zenginlerden topladığı zekatları muhtaçlara dağıtır ve halka zulmetmekten kaçınırdı. Kendisi soğuk kış günlerinde yağmur ve fırtınayı görür görmez halkın içine dağılır nerede bir fakir veya farklı bir şeylere ihtiyacı olan bir insan görür hemen yardım ederdi. Geceleri mahallelerde yaşayan ahaliyi gizlice ziyaret eder ve ihtiyacı olanlara yanında götürdüğü dirhemleri dağıtırdı. 

Sonuç olarak sizlere iki güzel insanı anlatmak istedim. Öncelikle şunu iyi bilelim ki ikiside Allah rızası için görevini karşılıksız yapmıştır.Hangisi daha iyi gibi bir şey söz konusu değildir. Böyle bir seçim yapmak bize yakışmaz.  Ömer bin Abdulaziz ve Hişam aynı yaşta Allahın huzuruna kavuşmuştur. İkiside büyük din eğitimi almış görevlerinin başına gelmiştir , halk tarafından çok sevilmiştir, adalete son derece önem vermiştir, iyinin dostu kötünün düşmanı olmuşlardır. Hişam'ı Ömer bin Abdulazize çok benzetenler olmuştur. Bir lider düşünün sokağa çıksın soğuk havada insanlara yardım etsin böyle bir şey tarih sahnesinde çok az görülmüştür böyle bir adam sevilmez mi ? Hişam'ı sevmemek mümkün müdür ? Bu iki isim hakkında Ömer bin Abdulaziz hakkında bol bilgi bulurken Hişam konusunda çok fazla zorlandım. Ne yazık ki yazılan makale son derece az olması beni fazlasıyla üzmüştür. Yazıma son verirken umarım sizleri sıkmamış mutlu etmişimdir. Bir diğer yazımda görüşmek üzere ;)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder